Bir Annenin Kızı, Bir Kızın Annesi…

Hamile kalma düşüncesi, bir anne ve kızı arasında gerçekleşmiş olan çatışmaların, bilinçdışı olarak, tekrardan canlanmasına yol açar. Hamilelik, anne rölünü üstlenebilme düşüncesini doğurmakla birlikte, kadını, kendi annesiyle gerçekleştirmiş olduğu yolculuğu tekrardan yaşantılamasına ve o yolu gözden geçirmesine sebep olabilir. Her anne-kız ilişkisinin olumlu ve olumsuz yönleri vardir ve bunlar bireyin iç dünyasında gizlidir. Farkında olarak yaşantılanan birçok çatışmanın bir de bilinçdışı yansıması bulunmaktadır. Başka bir deyişle, dillendirilebilir olanın altında, henüz anlam kazanmamış ve farkında olunmayan süreçler vardır. Tüm bunlar, hamilelik sürecinde ve doğum sonrasında, kadınların zaman zaman kaygılı olmalarına yol açabilir.

Çoğu zaman, annelik hissi, çocuğu için yetersiz kalma / yetersiz olma endişesiyle birlikte düşünülebilir. Önemli olan, Winnicott’un da dediği gibi; yeterince iyi bir anne olabilmektir. Nasıl herşey tam verilemezse, her şey de tam alınamaz ve arada kalan boşlukta kişilerin gelişebilmelerine, öznelleşebilmelerine yardımcı olur. Başka bir deyişle, yetersizlik hissi doğal olmakla birlikte, ruhsal yapının kaçınılmaz bir gerçeğinin aslında hediyesidir de. Farklı olsaydı, bireylerin gelişebilmesi, arzularını ifade edebilmeleri oldukça zor olurdu. Ama bu durum, anne-kız çatışmasının da bir parçasıdır ; “Beni ne kadar sevdin? Ne kadar seviyorsun?” sorusunun tekrarlandığı alan burada yer bulur.

Hamilelikle birlikte canlanan bilinçli ve bilinçdışı iç çatışmaların kaynağı da burada bir yerlerdedir. “Annem gibi bir anne olmak veya olmamak?”. Bilinç düzeyinde buna benzer bir şekilde ifade bulan çatışmanın cevabı, bilinçdışı için hiçte o kadar kolay ve net değildir. Bilinçdışının cevapları o kadar keskin olmamakla birlikte, kişiyi daima kendi içsel dinamiklerine gönderir, kendi sevgisine, ruhsal mirasına, konumuna ve anneye duyulan yaşam borcuna.

Bazen anne olmak bir kadının tüm inanışlarını alt üst edebilir. Kontrol edilebilir bir süreç olmadığını anlayınca insan, endişe duyabilir. Hatta yapmamak, mükemmel anne rölünü üstlenmek, bunlar güzel idealler olmakla birlikte varoluşsal olarak mümkün değildir. Her anne-çocuk ilişkisinde bir aksaklık yaşanır ve yaşanmalıdır. Bazen mükemmel annenin, mükemmel çocuğu olmak zordur; onun kadar iyi olmaya çalışmak, onu incitmemek için daima dikkat etmek, hayal kırıklığına uğratmamak için çabalamak… çok çabalamak… Tüm bunlar, bir çocuğun gelişimi esnasında karşılaşacağı zorluklardır. Ne kadar dikkat edilirse edilsin, özen gösterilirse gösterilsin, her çocuğun düşüp sonradan kalkabildiğini görmeye ihtiacı vardır. İdeal anne yerine, yeterince iyi bir anne olmaya çalışmak ve doğallığını yitirmemek, yeterince zor bir sorumluluğu üstlenmek demektir.