Üstünü Çok Örtmedin Mi?

“Üstünü çok örtmedin mi? Mamasını az vermedin mi?”
Annelere verilen öğütler ve anneliğin kırılganlığı üzerine…

Bebeğin doğmasıyla birlikte, anneye yöneltilen öneri bolluğu kafa karıştırıcı olabilir. Bebeğin temel ihtiyaçlarını gidermeye yönelik, bu yoldan geçmiş olan her annenin, kendine özgü bir bilgisi ve giderme biçimi bulunur. Öneriler çoğunlukla bebeğin beslenmesine ve üşütmemesine yönelik olmakla birlikte, bir oranlama, bir dengeleme içeren varsayımı beraberinde getirmektedir – verilen mama kimine göre az, kimine göre ise fazladır, bebeğin üzeri bazen fazla örtülmüş bazen ise yeterince örtülmemiştir.

İlişkilerin çoğunlukla yakınlık üzerine kurulu olan toplumlarda, dışardan gelen bilgi aktarımı da artar. Geniş aileden, komşulara, mahalle sakinlerine ve ötesine uzanan bu etkileşim alanı içerisinde, yeni anne çoğu zaman bir bilgi fırtınası içerisinde kaybolur. Her bireyin kendine özgü olan yöntemleri vardır ve bunlar çoğu zaman çelişir. Kendisiyle ve bebeğiyle etkileşim içerisinde olan anne, bir denge arayışı içerisindedir ve gelen bilgi yoğunlu içerisinde, kendine en uygun olanı bulmaya çalşır.

Kimi zaman bu öneri yoğunluğu, annenin kaygısını arttırabilir. “Bebeğime yeterince iyi bakabiliyor muyum?” şeklinde ifade edilebilecek olan bu kaygı, anneliğin esas sorunsalını oluşturduğunu söyleyebiliriz – daima bir yeterlilik, bir yetebilme endişesi hakim olan bu ilişkide, anne kendini, anneliğini irdelemektedir.

İlk kez anne olan bir kadın, anneliği ilk kez deneyimleyen bir birey için, dışardan gelen bu öneriler, bazı durumlarda oldukça yıpratıcı olabilir. Annelik duygusunun temelinde olan ve “yeterince iyi bir anne miyim?” sorusuyla ifade bulan bu kaygıya, dışardan gelen soru ve öneriler eklemlenmektedir. Bu soruyla bir şekilde başa çıkmaya çalışan anne, bir başkasının söylemine takılıp kendini tekrar sorgular halde bulabilir. “Mamasını az vermedın mi?” veya “üşütmesin” şeklinde gelen bir söylem karşısında, anne, aslında anneliğinin sorgulandığını düşünebilir ve çoğu zaman kendi içerisinde tekrardan kendini değerlendirmeye çalışır. Daimi bir denge arayışı olan annelik, bu şekilde zorlaşabilir ve anneyi daha kaygılı hale getirebilir. Annelik duygusuna bağlı hassasiyetin bir kısmı da buradan gelir – yeni anne daha hassastır, çünkü “yeterince iyi bir anne” olma arzusundadır. Bu dönem içerisinde, anneye yöneltilen öneriler bu nedenle, çoğu zaman, bir eleştiri olarak algılanır, yıpratır, yaralar.

Annelik, öğrenilen değil denyeimlenerek hayata geçen bir kimliktir. Bu sürecin içerisine kaygı karışsa da, doğallığıyla yaşantılandıkça güzel ilişkiler doğurur.