Aşk Olsun!

Aşkımıza ne yaptık? O muhteşem heyecan verici duygu nerede şimdi? Sanki bir şeyler değişmiş, ilişkiler ve duygular farklı bir yol almış gibi. Aşk ilişkileri, önceden belirlenebilir, hesaplanabilirmiş gibi yaşanıyor. Tesadüfe ve riske yer bırakmadan herşey önceden öngörülmeye çalışılıyor. Ilişkiye girilen kişiye karşı beklentiler sıralanıyor, anlaşmazlık olduğu taktirde kimin ne kaybedeceği düşünülüyor.

Acı çekmemek, ayrılık sonrası yas tutmamak üzere tüm parametreler değerlendirilmek üzere masaya dökülüyor. Halbuki bir ilişkiye bitecek diye girilmez ki, aşk adına sonsuza dek sürecek inancıyla girilir. Bu bir yanılsama bile olsa, hayattan zevk alabilmek üzere gerekli olan bir yanılsamadır. Günümüzde yaşanan ilişkilere baktığımda, engel tanımayan aşklar değil, yolunda engel bulunmayan ilişkiler tasarlanıyor. Kimse kimsenin karanlıklarıyla karşılaşmak, bir öteki için özveride bulunmak istemiyor. Tüm ruhsal yatırımlar bireysel yapılırken, “sevilen” ötekiye pek yer kalmıyor.

Sanki bu gizli “anlaşma” bireyleri mutluluğa götürecek şeklinde düşünülüyor sanırım. Sonsuz bir mutluluk arayışı var – arada üzülmeye, düşmeye ve tekrardan kalkmaya ise pek kimsenin tahamülü kalmamış gibi. Tüm olumsuz duyguları dışarda bırakma arzusuyla şekillenen bu ilişkiler aslında ne kadar yalnızlaştıran bir sürece sokuyor herkesi. Güvenlik ve risk, kayıp ve kazanç önceden ölçülmeye çalışılıyor ve ilişkiler bu düzlem üzerinde kuruluyor.

Aşk; kontrol edilmesi gereken bir hastalık gibi. Aşkın tüm bilinmezliği ve gizemi bu şekilde yok edilerek duygusuzlaştırılıyor.