Psike ve Eros

Psike ve Eros’un hikayesini bilir misiniz? Psike olağan üstü güzellikte bir kızdır ve bu güzelliği karşısında hiç bir erkek onunla evlenme arzusunu dile getirememiştir. Güzelliği o kadar baştan çıkarıcıdır ki erkekler onu seyretmeye gelir ama hiç biri onu eş olarak almaya cesaret edemez. Kendisine karşı olan ilginin azaldığını fark eden Aphrodite ise bu duruma öfkelenir ve aşk tanrısı olan Eros’u çağırarak Psikeyi çirkin bir ölümlüye aşık etmesini ister. Ama Psike’ye saplayacağı oklardan biriyle yaralanır Eros ve anında güzel kıza aşık olur. Bunun üzerine Eros Psike’yi kaçırır, eşi olduğunu ve endişelenmemesi gerektiğini söyler. Ama bu birlikteliğin bir koşulu vardır; Psike hiç bir zaman Eros’un yüzünü görmemelidir.

Bir gün Psike’nin kardeşleri gelir ve genç kızda kuşku uyandıracak iddalarda bulunurlar. Ya eş olarak gördüğü bu adam zannettiği gibi iyi biri değilse? Ya bir canavara dönüşecek bir katilse ve Psike bunun hiç farkında değilse? Psike’nin içi hiç rahat etmez ve bir gece, Eros’un uyuduğu bir anda yağ lambasıyla yaklaşır. Eşinin güzelliği karşısında büyülenen Psike baka kalır ve o esnada yağ lambasının damlattığını farketmez. Yanan yağ damlası Eros’un bedenine damlar ve Eros’un acı içerisinde aniden uyanmasına neden olur. Bu ihanete dayanamayan Eros anında Psike’yi terk eder. Psike ve Eros’un maceraları bir sure devam eder ve mutlu bir sonla biter.

Masumiyetin intiharı mutlu bir sonla bitmiyor. Peki buradaki benzerlik ne üzerinden kurulabilir o zaman?

Trip ve arkadaşlarının balo daveti, bir süredir yas içerisinde yaşayan bir eve biraz hayat katmıştı. Hazırlıklarını yaparken “kızlar” neşeli ve heycanlı görünüyorlardı. Öpüşmek, balonun kraliçesi seçilmek, herkesin dönüp baktığı çift olmak, saklanmak ve alkol almak; tüm bunlar bir rüya, bir hayal gibi yaşanıyordu. Rüya ve hayal ; işte bence buradaki iki kilit kelime bunlar. Aşk… Öteki… bunlar ancak süslendiği zaman, hayal kurulduğu zaman, maskelendiği zaman, gerçekten uzaklaşıldığı zaman orataya çıkabilcek olanlardır. Eros’un da talebi bu yönde değil miydi? Beni hayal et yeter. Aşk hikayesi deriz, çünkü ancak kelimelerle anlatılığı zaman güzelleşir; kimin nasıl göründüğü değil, nasıl görüldüğüdür esas olan. Psike ve Eros’un mitolojik hikayelerinin Lux ve Trip’in başarısız hikayelerine benzediği önemli bir yer ise; gerçekle karşılaşmanın bir yok oluşa yol açtığı yönündedir.

Eros anında Psike’yi terk eder, Lux ise kendini. Lux, futbol sahasının ortasında tek başına uyandığında, ilk cinsel ilişkisini yaşamıştır; kardeşlerini ve eve dönüş sözünü unuttuğu peri masalından gerçek hayata çok ani bir geri dönüş yapmak zorunda kalmıştır. Onun kadınsılığına adım atmasına yol açan hikaye birden bire, keskin bir şekilde sonlanmıştır. Hikayenin devamını yazabilmek üzere hayal etmesine imkan sağlayacak artık hiç bir malzemesi kalmamıştır. Trip’in arzu dolu bakışları yok olmuştur, Lux’ün ise yaşadığı çifte kaybı doldurmak ve anlamlandırmak için hiç bir şeyi kalmamıştır. Lux burada, hem bekaretni hem de aşkı kaybeder ve bu kayıplarla başedebilmek için söyleme dair elinde hiç bir şey kalmaz.

Lux’ün yaşadığı kayıpları işleyebilmesi için ne Trip tarafından ne de anne tarafından pek bir imkan sunulmaz.

Eros ve Psike’nın hikayesindeki gibi; ruhsal sağlığın olmazsa olmazı gerçeklik algımızdır, düşleme yetimizdir. Başka bir değişle, ötekini aşk hikayemiz içerisinde nasıl gördüğümüz ve bizde uyandırdıklarıdır. Lux de tam hayal kurmaya başlamışken ölümü çağrıştıran o eve kapanmak zorunda kalır. Düşlemleyemediği için yaşadığı aşk hikayesi anlam kazanamamış bir cinsel eyleme dönüştü. Söze dökülmeyen ve anlam bulamayan gerçek düzlemde kaldığından bu düzlem üzerinden anlamlandırma çabaları başladı.

Gerçek düzlemde sıkışan cinselliğine ve kadınsılığına belki son çağre bir anlam yükleyebilmek üzere söze gelemeyeni eylem üzerinden deneyimlemeye devam ederek çözümlemeye çalıştı ve evin çatısında, herkesin onu görebileceği bir yerde, kendini, herkese verdi.

Burada, işlenememiş olan bir Acting out olarak, bir eyleme geçiş olarak karşımıza çıkıyor. Herkesin gözü önünde cinsel ilişkilerini yaşarken kendini gösterme ve görülme üzerine kurulan bu tasarım Lux’ün sorunsalına bir cevap arama teşebüsüdür.

“Dear whoever, tell Trip I’m over him. He’s a creep. Guess who” – “Sevgili herhangi biri, Trip’e söyle onu çoktan unuttum. O bir avanak. İmza, bil bakalım kim”. « Guess who »; bil bakalım kim? Lux için cinsellik, herhangi biriyle herhangi biri olmaktır, herkesin kollarında hiç kimse olmaya çalışmaktır. Değişen kimliğiyle baş edemeyen bir genç kızın çığlığıdır; kadınsılığını keşfetmeye çalışırken bedenine toslayan ve yıkılan hayalleriyle prensin bir daha gelmeyeceğini anlayan Lux’ün hikayesi. Kendi arzusunu keşfederek artık annesinin arzusunun nesnesi olmaktan uzaklaştı. Ama bir erkeğin gözünde bir hiç olma konumundan bir türlü vaz geçemiyor, bu tekrardan sıyrılması için eline hiç bir olanak geçmiyor.

Pınar’ın sunumunda duyduğumuz o ayrışma problematiği, yaşanan travmayı öznelleştirmekte de benzer bir zorluk yaratmaktadır. Ayrışamamış kimlikler, ayrışmayan yaşantılar ve travmalar olarak kalır ve bir tıkanmaya yol açar. Ailenin kadın ve cinsellikle ilgili çözümlenmemiş problematiği bir eksik değil bir boşluk, bir delik olarak Lux’ün ve diğer tüm kardeşler üzerine bir karabasan gibi çöker. Peki burada Lux’ün yeni uyanmakta olan bir genç kız olarak arayışı neyi işaret eder?

Buna cevap verebilmek için, sanırım tekrardan bu soruyu ele almalıyız; “Guess who?” – “Bil bakalım kim?”. Burada duyduğumuz, bir kimlik sorusudur. Başka bir değişle, Lux, kendi cevap veremediği soruya, herhangi birinden, bir cevap beklemektedir. “Ben kimim?”. Annesinin arzu nesnesi olmaktan çıkıp, kadın cinselliğine adım atarken, yeni kimliğini doldurulamayacak bir boşluk kaplar. Kadın ve kadınsılık imgesel ve düşlemsel dayanaklara ihtiyaç duyar ama yaşadığı travma ailenin problematiğine eklenince, kimliksiz kalır ve bu hiçlik onu ölüme sürükler.