Sıkıştım Kaldım…

Bugünkü yazımın başlığını “dürtüler ve toplumsal normlar” olarak belirlemiştim. Bu bilimsel birkaç kelimenin asıl anlamını içsel bir çatışmadan aldığını düşündüm sonrasında ve dürtülerin gerçekleştirilmesi ve toplumsal normlara uyum gösterme arasındaki gel giti en iyi açıklayabilecek kelimeleri bulmaya çalıştım. Bu iki olgu genelde çatışma içerisindedir, birinin arzusu diğerine uymazken benlik, bir arabulucu işlevi görür.

Toplumsal söylemde herşeyin bir oluru bir olmazı, bir uygunu bir uygunsuzu, bir doğrusu bir yanlışı vardır. Elbette tekdüze bir çizgi üzerinde değildir herşey, bazı anlarda ve alanlarda esneklikler, esnemeler de mevcuttur. Ama her birey, bunların arasında bir yerde sıkışmış kalmıştır – arzularını gerçekleştirmek korkutucu, toplumsal normlara uyum sağlamak ise korunaklı hale gelmiştir. Peki, nasıl olur da bu toplumsal normlar herkes için geçerliyken kimi insan bu içsel çatışmayı çok yoğun yaşar, kimileri ise daha uymlu ve huzurlu olur?

Bu konuda aileden aktarılanlar elbette önemli bir rol oynar ama unutmamak gerekirki aktarım, sadece sözel değildir. Aktarımın latincesi trans-mittere’dir ve birine bir şeyi istemsizce yollamak anlamını da taşır. Başka bir değişle, bilnçli ve istemli olarak aktarılanın yanısıra, bilinçdışı bir şekilde oluşan bir ruhsal miras da bulunmaktadır. Tüm bunlarla birlikte ve bunların ötesinde çocuğun, dünyaya bakışı; başka bir değişle, algısal gerçekliği de bulunmakta ve eklemlenmektedir. Aslında burada söylemeye çalıştığım, her bireyin, kendi bakışını da işin içine kattığıdır. Çok erken yaşta oluşan bu yargı sistemi ne sadece aileden ne de sadece çocuğun kendi bakış açısından oluşur; birçok etkenin bir araya gelmesiyle birlikte ortaya çıkan tabloda ise kişi, bazen daha katı, bazense daha esnek olur.

Bir birey dış dünyaya karşı ne kadar katıysa, kendine karşı da o kadar katıdır. Hata yapmak, bir işi kendince yeterince iyi sonlandırmamak veya bir yarışmada birinci olamamak onları derinden yaralayan durumlardır. İçsel yargı sistemleri o denli katıdır ki, bu yaralarla karşılaşmamak için bazen o işi yapmamayı ve sonuçlarına katlanmamayı tercih edebilirler. Hayat onlar için zorlu bir mücadeledir ve her düşüşün sonrasında, tekrardan ayağa kalkmak zaman alabilir. Her bireyin kendi yargı sisteminin katılığı nedeniyle zorlandığı anlar vardır – önemli olan, esneklik kazanabilmektir. Bunun yolu ise… kendini sevmekten geçer…